Cumartesi gecesi Konya maçında yaşanan rezaletin mimarlarını sorgu odasına alarak başlayalım kelama...
Niye önce mimarlar? İnşa edenler onlar zira, ondan... Yetenekli ve iş bitirici olduklarını bildiğimiz için en basitinden... Bel bağladığımızdan...
Misal, Solskjær... Bana ısrarla orta sahayı Chamberlain'e bırakma nedenini açıklamalıdır... Ondan olmayacağı bariz belliyken – en azından bu topçular coğrafyasında – hâlâ ne ummaktadır ondan?
Svenson sakat, eyvallah... Onun yedeği, orijini sağ bek olan Onur Bulut varken niye orada Talha Tayyip'le başladın?
Sonra, 9 kişi kalan takıma gol atmak için niye Hekimoğlu'nu almadın da ilk başta 11'e koyman gereken Onur'u gol umuduyla oyuna aldın?
Rachica, Bilbao maçından sonra yok ortalıkta. Her maç eksik oynuyoruz... Tek faydalı hareketi olmayan adama 65-70 dakika nasıl dayanıyorsun?
Immobile'nin isminin Ciro olduğuna emin miyiz? Bu adamdan bu şekilde nasıl verim bekliyorsun da ha babam de babam devamlı 11 veriyorsun?
Şimdilik son soru: Biz senin üretken ve futbolun dinamiklerini çözen bir yapıda olduğunu biliyoruz...
Lakin senin bu işine olan saygına parazit görevi üstlenen birileri mi var? Dediklerini yapmayan mesela!
Ve sonun sonu: G.Saray maçının önemini, bu taraftar için ne demek olduğunu söylemeye bile gerek duymadan yazıyı sonlandırıyorum...
Bize kendimizi sorgulatma, Rafa Silva...
Mimarlar dedik, devam ediyoruz... İki numaraya Rafa Silva'yı koyuyorum. Neden hiç sorumluluk almıyorsun?
Takımda aldığın paranın altında ezilmemen için, dedikoduya mahal vermemek adına, sorumluluk denen ceketi üstünden çıkarmaman lazım kanımca...
Maç içinde oynadığın oyuna bak, bir de vurduğun toplara... Sen Türkiye coğrafyasını bilmezsin ama hepsi stadın dışına, Antalya'ya gitti! Hele o yarım vole?!!
Nasıl "benden çıksıncı", nasıl vurdumduymaz, nasıl patavatsız! Ondan sonra vurduğun üç topu da seyret; nasıl küstahça tepmeler...
Ya o rabona dedikleri vuruş... Dakika 95... Ülkenin yarısı dil altı almış, kan tükürüyoruz. Sen nasıl vuruyorsun o topa öyle ya?! Sorgula kendini, Rafa Silva...
Sahadaki aidiyetini de sorgula... Bu takımda "Hepsi gitsin, üçü kalsın" dediğimiz üç kişiden birisin. Bize de kendimizi sorgulatma...
Niye hiçbirini yapmadın, Arthur Masuaku?
Mimar diye sınıflandırdığım üç kişiden üçüncüsü de Masuaku...
Seni takıma kazandıran yönetimin yanlış hesaplamalarından kaynaklanan Afrika Kupası sürecinden sonra, taraftarla ters düştüğün konular oldu.
Sakatlandın, kendinde değildin, bazen umursamadın... Taraftar sana çok laf etti, sen de doğal olarak bozuldun falan... Sonra gönlün alındı, çiçek miçek...
Bütün bunlar yaşanırken, takımın en iyi ve en çabuk adam eksiltebilen topçusu unvanı sendeydi. Hâlâ da öyle... Aç, seyret geçmiş maçlarını.
Adamın üstüne giden, ikili mücadeleden kaçmayan, sıfıra inip oraları zorlayan bir kimliğinle karşımızda durdun hep. Ve sonuç getiren en etkili işlerde senin payın vardı.
Pekiiiiiiii, cumartesi gecesi, Konya'da, rakip 9 kişi kalmışken, 60'tan sonra yaptığın ortaların haddi hesabı yok... Seyret önce...
Sorum şu sana: En büyük özelliğin, rakibin üstüne gidip onu hataya zorlamak değil mi? Rezil edercesine çalım atmak değil mi? Penaltı, faul, kart aldırmak? İçeri katetmek?
Niye yapmadın birader? Niye hiç rakibin üstüne üstüne gidip çalım denemedin? Niye adam geçmeyi seçmedin?
Ayağına top geldi, ortaladın... Kime? Niye hiç risk almadın? Maç esnasında "Bir o iyi oynamaya çalıştı" dedim ama lafımı geri alıyorum... Sorularıma cevap ver lütfen...
Bize çektirdiğiniz kahır azabıdır...
İşin mimari kısmını bitirdikten, faturanın büyüğünü onlara kestikten sonra, şimdi bütün bina çalışanlarına sesleniyorum...
Sizin ki yazar kasadan alınan fiş! Ömür boyu cebinizde saklayın! Cumartesi gecesi, Konya maçında tam 17 kişi sahaya çıkmışsınız...
İlk 11 harici, 6 kişi de sonradan dahil olmuş oyuna. Tam 17 kişi! Onyediniz toplanıp bir Nouma etkisi bile yaratamadınız sahada... Ne bir isyan, ne bir başkaldırış... Ne bir kafa tutma, ne bir kabullenmeyiş...
Esir kamplarında kaderlerine razı olmuş mahkûmlar gibi sahanın ortasında öylece dolandınız... Oysa prangalar altında bile dik duran, pes etmeyen, hayata kafa tutan nice yiğitler gördük biz.
"Vücuduma işkence yapabilirsiniz ama ruhumu asla ele geçiremezsiniz!" diyen ne cengaverler biliyoruz... Siz kılınızı bile kıpırdatmadınız.
Küstah ve rezil futbol anlayışınız hepimizi sinir hastası etti! Üzerinden bir gün geçti, hâlâ soğumadı içim...
Bize, Bilbao'yu, Lyon'u, Fener'i yenip, hiç maç kazanamamış Adana Demir'e, 9 kişi kalmış Konya'ya nasıl yenildiğinizi anlatın!
2000 yılından sonra hiçbir futbolcunun arma aşkı için oynadığına inanmadığımdan, artık bütün topçuları çalışan, kulüpleri de işveren olarak görüyorum.
Zaten bütün kulüpler SPK'ya bağlı... Adı üstünde: A.Ş. Arma yalnız bizim içimizde, bizim kalbimizde... Sizin için hiçbir anlamı yok!
"Çok laf yedik, çok üstümüze gelindi, nasıl top oynayalım?" martavallarını menajerlerinize anlatırsınız. Lamı cimi yok! Parayı almayı biliyorsunuz...
O zaman çıkıp oynayacaksınız kardeşim! Ve yönetim, tek tek hesap sormalı sizden! Ama kötü oyununuzdan dolayı değil... Bize çektirdiğiniz kahır azabından dolayı!